Zone 14 Nedir !

Zone 14 Nedir !

Futbol için büyük bir kazanç taktiği sizlerle.

Son dönemde futbolda sıklıkla “2. bölgede hakimiyeti kuran takım”, “3. bölgede savunma arkasına koşuları yüksek yüzdeyle tamamlıyor”, “1. bölgede oyun kurulumu aşamasında stoperleri iki kenara açarak…” gibi cümle ve kavramlar ile karşılaşmaya başladık. Futbolda oyunun salt bireysel yetenekler ile şekillendiği dönemden; sahaya yerleşimin, takım halinde (kompakt) hareket etmenin, alan kullanımının ve topsuz oyundaki becerilerin daha önemli hale geldiği döneme geçişi halen yaşıyoruz. Peki biz bu dönemin ne kadar içindeyiz, kullanılan kavramlara ne kadar hakimiz?

Bu yazımda futbolda sahanın parsellenmesi hakkında kısa bilgi verdikten sonra bu bölgelerden takımlar için hayati önem taşıyan birini açıklamaya çalışacağım: Zone 14 (14. Bölge).

Zone 14 nedir, ne işe yarar sorularını yanıtlamaya başlamadan önce bir futbol sahası hangi ölçütlere göre bölünür, isimleri nelerdir ve hangi amaçlar için kullanılabilir sırayla bunları açıklayacağım.

Standart ölçülerdeki bir futbol sahasını yatay olarak 3, dikey olarak 6 parçaya ayırdığımızda elimizde her biri birbirine eş 18 parsel kalır.

Futbol sahasının bu şekilde parsellenmesinin nedeni antrenörlerin, oyunculara taktiksel rollerini anlatırken sahanın belirli yerlerinde özel olarak yapılmasını istedikleri görevleri daha rahat açıklamasını sağlamaktır. Bu 18 bölgenin her birini akılda tutmak ya da zikretmek kafa karıştırıcı olabileceği için, “Zone 14” gibi özel alanlar dışındaki bölgelere için daha kapsayıcı, sadeleştirilmiş isimler verilebiliyor.

Futbol yorumcularından sıklıkla duyduğumuz “1. bölge”, “2. bölge” ve “3. bölge” kavramları da, aslında yukarıda 18’e bölünmüş olan sahada sırasıyla (1-6), (7-12), (13-18) arasındaki parselleri kapsayan ana bölgeler. Ana bölgeleri kısaca betimledik. Bu bölgeler hangi amaçla kullanılıyor; buna değinelim.

 

Birinci Bölge

İlk ana bölge olan 1. bölge, topa sahip olan takımın genellikle geriden oyun kurma (build-up) safhasını gerçekleştirdiği, topu rakibe bırakan takımın ise savunmasını konumlandırdığı, sahanın ilk üçte birlik kısmı olarak betimlenebilir.

Kimi takımlar oyunu kaleden uzun toplarla kurgulamayı tercih ediyor… Son dönemde Sarri’nin Napoli’sinin önderlik ettiği; rakip baskısını çekerek seri paslarla, alanı doğru kullanarak rakip yarı sahaya çok adamla geçilen hücum stratejisi için 1. bölge hayati bir önem teşkil ediyor. Becerili oyuncular ile doğru yerleşimi sahaya yansıtan takımlar için bu bölgeden oyun kurmak takımı ve antrenörü vezir ederken, bu anlayışı uygulama kapasitesine sahip olmayanlar rezil olabilir.

 

İkinci Bölge

2. bölge olarak geçen alan ise; aslında “orta saha” olarak tabir edilen, sahanın ve oyunun merkezini oluşturan, topa sahip olan takımın oyunu rakip sahaya kısa ve seri paslarla yıkmaya çalıştığı veya daha direkt oynayan takımların iç ve dış koridorlara yaptıkları topsuz koşular ile karşı sahaya geçmeye çalıştıkları bölge olarak tanımlanabilir. Topa sahip olmayı tercih etmeyen takımlar, rakibin 1. bölgesine baskı yaparken; rakibin hızlı hücumlarını engellemek adına bu bölgeyi merkezde kalabalık tutuyor. Daha derinde savunma yapan takımlar ise bu bölgede rakip oyunculara sıkı markaj uygulayarak, oyun kurmalarına mani olmaya çalışıyor. Bu sebeple bu bölge özelinde dribbling, dayanıklılık, pozisyon alma gibi becerilere sahip olan oyuncular daha fazla öne çıkıyor.

 

Üçüncü Bölge

Son bölgemiz olan sahanın son üçte birlik kısmı 3. bölge ise, topa sahip olan takımın hücum aksiyonlarını olgunlaştırıp neticelendirmeye çalıştığı alan olarak adlandırılabilir. 1. ve 2. bölge kullanımlarının temel amacı esasında atakları sonuçlandırdığımız 3. bölgeye en etkili şekilde topu taşıyabilmek olduğu için, bütün oyun kurgusunun meyvesinin alındığı bu alan oldukça mühim. Tüm gayretinizle son bölgeye taşıdığınız topta bir hatalı pas veya bir hatalı yerleşim bütün atak kurgunuzu bir kenara atabilir ve hatta rakibinizin yapacağı kontra atakla pozisyon vermenize de neden olabilir. Bu sebeple bu bölgede topla oynayan takımın iyi bir hücum seti kurgulaması elzem. Zira rakip takım, kendi 1. bölgesinde derin ve kalabalık bir savunma hattı oluşturduğunda hem ceza sahasına girebilmek hem de rakip kaleyi bulabilmek oldukça güç bir hal alabiliyor. Tam da bu noktada imdadımıza hücum takımları için fazlasıyla ehemmiyete sahip bir parsel yetişiyor: Zone 14!

www.friendsofliverpool.com dan alınmıştır

Ceza yayının hemen dışını kaplayan bir kutu olan, sahanın parselizasyonuna göre 14. parsel olan Zone 14, topa sahip olan takımlar bakımından hücum alanında fazlasıyla önem arz eden bir bölge konumunda. Taylor, Grant gibi futbol üzerine çalışmalar yapan akademisyenlerin 1998 yılında başladıkları çalışmada 1998 Dünya Kupası ile 2000 Avrupa Şampiyonası’nda başarılı olan takımlar ile başarısız olanlar arasındaki farkları ortaya koymaya çalışan ekip, “golden square” (altın kare) olarak nitelendirdikleri bu parselle alakalı enteresan sonuçlara vardı. Buna göre, başarılı atfedilen takımlar başarısız olanlara nazaran:

  1. Zone 14’ün çevresine daha fazla pas göndermişler.
  2. Zone 14’ten ve Zone 14’e diğer bölgelere göre daha sık öne doğru pas göndermişler.
  3. Zone 14’ün içinde daha fazla pas yapmışlar.
  4. Zone 14’ten daha sık gol tehlikesi yaratmışlar.

Bu çalışmada takip edilen başarılı takımlara örnek olarak 98-00 Fransa A Milli Takımı (98 Dünya Kupası ve 2000 Avrupa Şampiyonası’nı kazandılar) ve 98-99 Manchester United’ı (Premier League, FA Cup ve Şampiyonlar Ligi’ni aynı sene kazandılar) verebiliriz. Fransa’nın 2 turnuvada yaptığı asistlerin 81,3%’si 3. bölgenin merkezinden gelirken yaratılan gol tehlikelerini oluşturan pasların da büyük çoğunluğu hemen ceza sahasının dışındaki bölgeden gelmekteydi. United ise aynı sezon içinde bu 3 kupayı kazanan ilk İngiliz takımı olma unvanına ulaşırken, attıkları gollerde yapılan asistlerin en çok pas ile geldiği, bu pasların da büyük çoğunluğunun yine 3. bölgenin merkezinden geldiği tespit edilmiş.

Araştırmanın sonucunda elde edilen en büyük çıkarım ise atılan gollerin en çok pas kanalıyla geldiği ve bu asistlerin de büyük çoğunluğunun ceza sahasının hemen dışındaki merkez parselden yapıldığı idi. Aynı çalışmayı yapan ekibin hazırladığı şablona göre eş 18 bölüme ayrılan sahanın bahsi geçen alanına denk gelen sayı olan “14. Bölge” (Zone 14) ismi verildi.

 

Yazının başında bahsettiğim üzere futbol artık toplu oyundan daha fazla topsuz oyun ve alan kullanımı üzerinden kurgulanıyor. Bir futbolcu maç içinde topa ancak 2-3 dakika civarı sahip olabiliyor. Buna istinaden oyuncunun kalan dakikalarda ne yaptığı daha önemli bir hale geliyor. Bu noktada da takım halinde daha dinamik hareket eden ve rakibin bıraktığı alanları doğru kullanarak hücum setlerini oluşturan takımlar, skor bulma ve oyun hakimiyetini ele geçirme konusunda rakiplerinin çok önüne geçiyor.

Zone 14 ise bir hücum stratejisi kurgulayıp prensipleri bu yaklaşım üzerinden benimseme konusunda amiral gemisi olan bölge görevini görüyor. Son dönemde kanatlarda ve iç koridorda (half-space) oluşturulan küçük üçgenler ve savunma arkası koşular vasıtasıyla yapılan ortalar üzerinden de hücum etmeyi benimseyen takımlar da mevcut. Ancak, kaleyi cepheden gören ve 3. bölgede oyunu rakip kaleye yıkıp pozisyona yaratmak konusunda elmas değerinde olan Zone 14’de hakimiyet kurmak her zaman için gole bir adım daha yakın olmanızı sağlıyor. Aynı zamanda hücum sonrası rakip savunma tarafından uzaklaştırılan veya dönen toplara sahip olarak bir kez daha atak yapma imkânı elde edebilmek adına da konumu itibarıyla ehemmiyeti yüksek bir bölge haline dönüşüyor.

Nasıl satrançta merkezde hakimiyet sağlayabilmek esaslı amaçlardan bir tanesiyse, futbolda da rakip üzerinde baskı kurup daha fazla pozisyona girebilmek adına 3. Bölgenin merkezinden oyunu şekillendirebilmek şart… Antrenörler de çalışmalarını bunun bilincinde  hazırlayıp oyuncularını antrene ediyor: Pep Guardiola’nın 2009 yılında Barcelona’yı çalıştırırken Messi’ye “Sahte 9” (False 9) görevi vermesi gibi, forvetini orta sahaya daha yakın konumlandırarak 3. bölgeye atılan topları kenarlara dağıtan, böylece boş alanlara yapılan koşularla gol atıp attırmasını sağlayanlar da var. Arsenal’deki Mesut Özil gibi “10 numara” özellikleri taşıyan ve hücumu yöneten oyuncuları bu bölgeye yerleştirip savunma arkasına veya ara paslarla skor bulmayı deneyenler de var…

Hepsinin ortak noktası: Attıkları golleri veya girdikleri gol pozisyonlarını yaratan şut asistlerinin ve ikincil asistlerin (asist pası) büyük çoğunluğunun Zone 14’ten gelmesi. Bu sebeple gün geçtikçe takımların bu bölge ve çevresine daha sık oyuncu sokmayı denediğine şahit olacağız.

 

Mevzubahis bölgenin hücum alanındaki öneminin tezahürü olarak, Zone 14 savunmadaki takım adına da büyük önem arz ediyor. Zira, yenen gollerin büyük çoğunluğu bu parselden yaratılıyor ve savunma bloğu ile orta saha arasında bırakılacak boşluk, takımlar için büyük risk ihtiva ediyor. Bu sebeple, top hakimiyetini elinde bulunduran rakip 2. bölgeyi aşıp 3. bölgeye topu taşıdığı anda savunma hattınız normal görev yerinden daha derinde pozisyon alacağından; varsa defansif orta sahanıza, eğer oynuyorsanız 3’lü savunmanızın ortasında görev alan stoperinize, en nihayetinde de orta sahanızın merkezinde görev alan oyuncularınıza bu bölgeyi kapatma konusunda fazlasıyla iş düşüyor.

Her gün “dahi” antrenörlerin geliştirdiği ve sahaya yansıttığı taktik anlayışlar ile oldukça zengin ve bir o kadar da karmaşık hale gelen futbol dünyasında Zone 14 oldukça kritik bir yer tutuyor. Kim bilir, belki yakın zamanda futbol yorumcularından sıkça işittiğimiz “1,2,3. Bölge” yanında “Zone 14” kavramını da duymaya başlarız.

 

Son Bloglar